9 Eylül 2009 Çarşamba
Yüreğimi Duyar Mısın?
“Duy beni… Ne olursun, bir kerecik de olsa duy beni… Bak sana bakıyorum, sana konuşuyorum, her hareketini yüreğime işliyorum… İşte, canın sıkılmış belli, huzursuzca masaya parmaklarını vuruyorsun, sürekli saatine bakıyorsun… Her gün burada seni izlemek bile öyle çok mutlu ediyor ki beni… Ah, hele seninle birlikte olabilme fikri… Hıh, neler diyorum ben, sanki sen bana bakarsın da… Yanında o çakma sarışınlardan bir dolu var nasılsa, hepsi elinin altında, benim gibi bir asosyal kitap kurdunu ne yapacaksın ki… Ah, kahretsin, gördü benim ona baktığımı! Tanrım, ne yapacağım şimdi, rezil oldum!”
Erkek görmüştü kızın ona baktığını, zaten ne zaman şu okulun kantinine gelse, bu kız kantindeyse hep onun gözlerini üzerinde hissederdi… Birkaç kere yakalamıştı bakışlarını, her seferinde kız, kıpkırmızı bir yüzle önünden hiç eksik etmediği kitabına gömülüyordu… “Ne aptal kız, bu devirde bu utangaçlık hayret doğrusu, beğeniyorsan gel söyle” diye düşündü… Zaten yanındaki kızlara da iyice gıcık olmuştu, hep aynı şeylerden bahsediyorlardı, varsa yoksa erkekler, diziler, makyaj malzemeleri… Tekrar etrafına bakınmaya, daha doğrusu kendisine kaçamak bakışlar atan kızı incelemeye başladı… “Hoş kız aslında, ama çok utangaç” diye geçirdi içinden, bu sırada kız başını kaldırdı, göz göze geldiler… Hayret, kız bu kez kaçırmamıştı gözlerini… Erkek, o gözlere baktı, baktı… O gözlerde aşkı gördü, umudu gördü, umutsuzluğu gördü, bu ana kadar kimsede görmediğini, şu ufacık anda karşısındaki simsiyah gözlerde gördü… Erkek, hiç hissetmediği bir irkilme yaşadı, ama anında anladı ne olduğunu, âşık olduğunu…
“Aman Allahım, neden bakıyor bana? Heyecandan öleceğim şimdi, ama kaçırmayacağım gözlerimi işte, bana ne… Hem bu bal rengi gözlere bakılmaz mı, ne de güzeller… Of, bakma ne olursun böyle… Kalbimin atışını duyuyorum resmen… Aa, o da ne? Şu sarışın kız neden sarıldı ki ona? Yoksa… Tabii ya, ne kadar safım… Burada oturmuş boş hayallere dalıyorum ancak, başka işim yokmuş gibi… Kalkıp gideyim bari otobüse yetişeyim…”
Kız kalktı, hızlı adımlarla çıktı kapıdan, erkek gidişini seyretti… Neden sonra, “Öff!” diyerek çekti sarışın kızın kollarını boynundan, kızın peşinden gitti… Okulun dış kapısından çıktığında baktı etrafına, işte, kız biraz ilerde, yolun karşı tarafına geçmek için bekliyordu… “Hey!” diye bağırdı erkek, “Hey! Bakar mısın?” Kıza niye seslendiğine, baksa ne söyleyeceğine dair en ufak bir düşüncesi bile yoktu, sadece sesleniyordu işte… Ama kız dönmedi, karşıya geçiyordu… Trafik yoğundu, kız etrafına korkuyla bakıyordu, yolun ortasına gelmişti fakat bir gariplik vardı kızın davranışlarında, üstelik erkeğin bütün seslenmelerine kayıtsız kalmıştı, kız lütfedip dönüp bakmamıştı bile… “Aman, yanlış anlamışım demek ki bakışlarını, ne yapayım… Gidip yanına konuşacak halim yok ya bu durumda” diye düşündü... Arkasını döndü, tam gitmek üzereyken acı bir fren sesi duyuldu, kızdan hiç ses çıkmadı…
“Önüne baksana!” diye bağırdı şoför, “Canına mı susadın, zor durdurdum arabayı…”
Erkek baktı, kız şaşkın şaşkın kendisine bağıran adamın yüzüne bakıyordu… Şoför neden sonra durdu, baktı kıza, bir acıma duygusu belirdi yüzünde, elini kulaklarına götürerek “Duymuyor musun?” dedi yavaşça, kız başını salladı iki yana, elini ‘Özür dilerim’ anlamında kaldırdı, karşıya geçti… Erkek öylece kalakaldı bir başına, yüreğindeki kelimeleri bu sağır – dilsiz kızın kulağına duyuramamanın acısıyla…
8 Eylül 2009 Salı
delinin sayıklamaları
yılın ilk yağmuruyla içim titredi bu akşam... ince ince süzülmesini beklerken birden bardaktan boşanırcasına yağan yağmur korkuttu bas bas bağıran o gök gürültüsüyle... ya zaten oldum olası sevmememişim karanlık bulanık gökyüzünü; güne parıldayan bi güneşle başlamak varken karanlık sabahlara uyanmak niyedir? içim daraldı bütün koca bir gün boyunca... tam rahatlayacağım evime gitcem derken hava iyice bozdu. sanki beni bekliyordu dışarıya karanlıkta çıkmam için.
daha kafamı kaldırır kaldırmaz soğuk rüzgarlar sardı boynumu, karanlık arttı, bi yandan da çiseledi durdu yol boyunca... otobüsün içinde kulağıma müzikten yarattığım dünyaya kapatıp uyumaya çalıştım ama sanki işkenceyi yaşamam için uyumayı dahi beceremedim. eve gelene kadar telefona yapışıp iki üç güzel sözle enerji depolamaya çalıştım sürekli. başarmadım değil tabi ki işe yaradı, otobüsten inip eve gidebilmemi sağladı.
offf aman tanrım ev yaaa... eve girer girmez nasıl bi yağmur indirdi anlatamam. sanki gök delindi. bir torba suyu tepemize boşalttılar diye düşünüyor insan yahu. sokaklar dere oldu resmen. beynimde şangırdıyor hala o gökgürültüsü. bütün evi aydınlayan yıldırım, onun ardından araba alarmlarını dahi bağırtıp duran bi ses. insanını yanıbaşında davul çalarlar da kalbinin içinin titrediğini hisseder ya öyle birşey işte.
işte o anda insan istiyor ki sevdiği, kendini güvende hissedeceği kişi yanıbaşında olsun. daha o istemeden gelsin sarsın kollarıyla.
ahh işte o mesafe... aynı yağmuru yaşamak zorunda da olsan anları birlikte yaşayamamak...
nasıl bir yazı oldu bu çözemedim ki... deli saçması diyip geçiverin canım siz de... bir delinin sayıklamaları...
daha kafamı kaldırır kaldırmaz soğuk rüzgarlar sardı boynumu, karanlık arttı, bi yandan da çiseledi durdu yol boyunca... otobüsün içinde kulağıma müzikten yarattığım dünyaya kapatıp uyumaya çalıştım ama sanki işkenceyi yaşamam için uyumayı dahi beceremedim. eve gelene kadar telefona yapışıp iki üç güzel sözle enerji depolamaya çalıştım sürekli. başarmadım değil tabi ki işe yaradı, otobüsten inip eve gidebilmemi sağladı.
offf aman tanrım ev yaaa... eve girer girmez nasıl bi yağmur indirdi anlatamam. sanki gök delindi. bir torba suyu tepemize boşalttılar diye düşünüyor insan yahu. sokaklar dere oldu resmen. beynimde şangırdıyor hala o gökgürültüsü. bütün evi aydınlayan yıldırım, onun ardından araba alarmlarını dahi bağırtıp duran bi ses. insanını yanıbaşında davul çalarlar da kalbinin içinin titrediğini hisseder ya öyle birşey işte.
işte o anda insan istiyor ki sevdiği, kendini güvende hissedeceği kişi yanıbaşında olsun. daha o istemeden gelsin sarsın kollarıyla.
ahh işte o mesafe... aynı yağmuru yaşamak zorunda da olsan anları birlikte yaşayamamak...
nasıl bir yazı oldu bu çözemedim ki... deli saçması diyip geçiverin canım siz de... bir delinin sayıklamaları...
1 Eylül 2009 Salı
Rüzgar… İlk defa üşütmüyor tenimi. Düşüncelerimi dalgalandırmıyor, birbirine karıştırmıyor. Gidiyorum. En sevdiğim eylemi yapıyorum. Bu kez farklı. Nereye ve kime? Nasıl bir hayata doğru adımladığımı bilmiyorum. İşte hareket fireni çalmakta gecenin sessizliğine inat. İlk gelen tren. Evet bu. Dünde kalan yenilgilerime inat, beni bekleyen yeni öyküme doğru. Birinci adım, ikinci adım ve ağır kokulu bir koridordan ne kadar süreceğini bilmediğim, sonunda neyin ve kimlerin olduğunu bilmediğim bir yer. İşte dünyadan bir yer ve değişmeyecek olan tek varlık ben. Hareket etmesiyle yüreğimdeki atlılar da eşlik ediyor raylara…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)